Tüm hakkı saklıdır. Blogger tarafından desteklenmektedir.

22 Temmuz 2010 Perşembe

Patates...

| | 2 yorum

Patatesle ilgili düşüncelerim 3-2-1 pişir yarışma progamındaki aşçılardan Melis Sadıkoğlu'nun bu yazısını okuduktan sonra tamamen değişti. Ben patatesi sadece nişastadan ibaret sanıyordum. Patatesin bu kadar besin değeri yüksek bir besin olduğunu tahmin etmemiştim. Benim gibi düşünenler varsa bu yazıyı okumasını tavsiye ediyorum.

"Genel olarak yemeğe bakış açımız, akşamları eşin ve çocukların önüne konacak, karınlarını doyuracak ürün kombinasyonu tadında olsa da, aslında milletlerin tarihi olduğu gibi, yiyecek maddelerinin de tarihçesi ve enteresan hikayeleri bulunmakta. Bu hafta patatesten bahsedelim istiyorum.

Alçakgönüllü sebzemiz patates nasıl olduysa ilk olarak Amerika kıtasında yeşermiş. İnkalar ona tanrısal bir anlam yüklemişler. İspanyol istilacılar Güney Amerika kıtasında bugün Peru olarak bildiğimiz ülkeyi işgal ettiklerinde İnka hazineleri kadar patates de dikkatlerini çekmiş. Keşif ve istilanın başındaki kumandan Pizzaro, tamı tamına 1535 yılında patatesi, İspanya kralına takdim etmiş. Ne var ki kral hazretleri bu tanıştırmadan pek hoşlanmamışlar.

Bundan yaklaşık elli yıl sonra, bu kez bir İngiliz soylusu, Sir Walter Raleigh, Virginia'da patatesi yeniden keşfetmiş. İngiltere'ye getirmiş. Patates burada halk arasında ciddi bir ilgi görmüş.

Zamanla önce İtalya'da, sonra da Almanya, Rusya ve Fransa'da patates tarımı başlamış. Ancak İngiltere'nin aksine, buralarda patatese bir hayvan yemi muamelesi layık görülmüş. Bir de patates yetiştirilen bölgelerdeki köylüler yemeklerini yapmışlar bu sebzenin.

Patatesi bugünkü burjuva mutfaklarına kabul ettiren adam, bir Fransız kimyacısı, Antoine Augustin Parmentier'dir. Aynı zamanda Fransız ordusunda subay olan Parmentier, patatesin faydaları üzerine ciddi araştırmalar yapmıştır.

O dönemlerde Avrupa'nın kıtlık tehlikesiyle karşılaşmış olması Parmentier'yi patatesi savunma konusunda daha da cesaretlendirmiştir. Patatesin yararları üzerine bilimsel kitapçıklar yayınlamıştı. Bu çalışmaları geniş yankı uyandımıştır. Sonunda Fransa Kralı kendisine Paris civarında tarlalar tahsis etmiş ve Parmentier oralarda patates yetiştirmeye başlamıştır.

Yüzyıllar sonra Avrupa, patatesi bir kez daha ve bu kez Amerikalılar aracılığıyla keşfedilmiş ve sebzemiz fast food adı verilen kültürün başrol oyuncusu olmuştur.

Patatesin besleyiciliği hakkında spekülasyonlar çok. Fazla kilolu olan kişilere ''patates çuvalı gibisin'' denmesi basit bir benzetmeden kaynaklanmıyor. Bu sözlerde patatesin şişmanlattığı iması da yer alıyor. Oysa patates hiç yağ içermez. Orta boy haşlanmış ya da fırında pişirilmiş bir patates sadece 100 kalori verir. Buna karşılık patates lifli bir besindir. Bir C vitamini ve B6 vitamini deposudur. Demir de içerir.

Portakal ve domates kadar olmasa da patates elma, armut ve ayvadan daha fazla C vitamini içerir. Her gün 200-300 gram büyüklüğünde bir patates yenmesi halinde, vücudun günlük C vitamini ihtiyacı rahatlıkla karşılanabilir.

Son yapılan çalışmalarda patatesin bir nitrik asit ve çinko deposu olduğu da gösterildi. Dolayısıyla özellikle ishal veya mide-bağırsak sistemi bozukluklarında değerli bir diyet.
Patates ağırlıklı beslenenlerde beyin kanaması sıklığının %6 oranında azaldığı, akciğer kapasitesinin ise anlamlı artış gösterdiği bildirilmiş. Patatesin bayanlarda göğüs kanseri riskini azalttığına da inanılıyor.

Patates "sıradan sebze" muamelesi görmeye alışık, ucuzluğu ile şöhret kazanmış bir sebze. Giderek tüm dünya ülkelerinde menünün başköşesine oturma yolunda ilerliyor.

Son raporlarda Polonya'lı ailelerin %90 kadarının her gün patates yediği ifade ediliyor.
Türklerin patatesli geçmişleri ise nispeten yeni. Ancak geçen yüzyılın sonlarına doğru, Avrupa görmüş olanlarımız yurda dönüşlerinde arar olmuşlar bu sebzeyi. Zamanla İstanbul'da egzotik bir yiyecek olarak yaygınlaşmış patates.

Muhtemelen 1800'lerin son yıllarında , patatesin yıllık ithalatının beş bin tonu bulduğunu yazılıyor. Bu ithalatı önlemek için, tek alıcı olan İstanbul yakınlarında patates yetiştirilmesi öngörülmüş. İlk ekim, Sakarya Nehri vadisinde Akova'da gerçekleştirilmiş. Boğaz'ın Karadeniz kıyılarında ekilmiş.

Nihayet Alman uzmanlar Adapazarı civarında bir deneme istasyonu kurmuşlar. '1895 yılında merkezi yaylada ilk patates kültürünün tecrübesine Alman uzman Dr. Hermann memur edilmiş olup şimdiki cinsleri o günlerin çalışmalarına borçlu oluyoruz.

Son olarak patatesle ilgili yöresel bir tarifi paylaşmak istiyorum. Kastamonu’ ya has patates paçası hem kahvaltıda veya bir Pazar kahvaltısında diyelim, hem de et veya tavuk ve hatta balık yemeklerinin yanına garnitür olarak servis edilebilen harika bir lezzet. Malzeme listesi ve yapılışı şöyle;

Yarım kg. patates
1 çorba kasesi yoğurt
2 yumurta
1 çorba kaşığı nişasta
3 diş sarmısak
tuz
üzerine ;
1 çorba kaşığı tereyağı
1 çorba kaşığı salça

Yapılışı :
Patateslerin kabuklarını soyup haşlıyoruz. Haşladığımız patatesleri rendeleyip, derin bir kaba alıyoruz. Bir çay bardağı suda 1 çorba kaşığı buğday nişastasını sulandırıyoruz. Çırptığımız 2 yumurtayı ,ezdiğimiz 3 diş sarımsağı yoğurtla karıştırıp tuz ilave ediyoruz. Bu karışımı patateslerin üzerine döküp iyice karıştırıyoruz. Tüm bu karışımı bir teflon tencerede ,kapağı kapalı vaziyette iyice pişiriyoruz. Paçayı servis tabağına alıp ,üzerine erittiğimiz tereyağında kavurduğumuz salçayı dökerek servis yapıyoruz. "

http://www.321pisir.com/ 'dan alıntıdır.

2 yorum:

  1. Çok değişik bir tarif tadını çok merak ettim mutlaka deneyeceğim.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. Evet tatlım bende henüz yapmadım ama gerçekten değişik bir tarif. Eminim çok lezzetlidir.

    YanıtlaSil

 
Twitter Facebook Dribbble Tumblr Last FM Flickr Behance